26 Mayıs 2008 Pazartesi

ateşe atla


Çok keyifli görüntülere bağlantı koymuştum sağ tarafa.

Gelin görün ki, var olan en katı, köhne, sevgisiz, anlaşmaz ve anlaşılmaz kültürlerden birinin uzantısı olan kontrol adamcıkları tarafından, bu güzelliklere buradan bakmamız engelleniyor.

Yakında, birinin blogu yüzünden bu domaini de erişilmez kılarlar, tam olur. Oysa ben sansürün paha biçilemez işlevi ve yüce, ulu, kocaman, en değerli, azametli, paha biçilemez, evrene eşdeğer Türk Milleti hakkında, en kıvançlı halimle, naçizane övgüler yazacaktım. Neyse...


Göbeğim ve çevresindeki yağ öbeği büyüyor, büyüyordu.
Bisikletime bakıyor, bakıyordum.
Geceleri durmadan çalışıyor, çalışıyordum.
Gündüzleri de uyumaktan ve sersem sepelek dinlenmekten, harekete, bisiklete, sosyalleşmeye fırsat bulamıyor, bulamıyordum.
Evde içiyor, içiyor ve kötü besleniyor, besleniyordum.
Bu böyle olmaz, olamazdı. Böyle gitmezdi, gitmemeliydi. Memeliydi.
Dikkatli olcam artık. Az içicem falan. Fındık yir min?

Bülent Üstün, ayrılık modundan çıktı sonunda; prensiplerine geri döndü sağolsun.

BAAL'ın pilav günündeydik dün. "13 sene olmuş lan!" diye diye girdik bahçeden. Şaşıra şaşıra, hemen yoruldum ben. Bizim sınıftan sadece Fatma, Tori, Hande, Umut ve ben vardık. C'ler yine kaynaşık toplaşık kalabalıklardı. "Maç yapalım mı?" diyecek oldum, eski günleri hatırlayıp sustum.
Bir ara, mezuniyetlerinin 50. yıllarını kutlayan birilerini anons ettiler. İrkildik. Funda "2045" dedi.
Döner, pilav, kemalpaşa yiyip; ayran ve su içtim.
Okulun içinde dolaşıp, geyik yaptık. Bizim sınıfta voleybol topu buldum. Tori'yle sektirdik azıcık.
Üst bahçeden genel dikiz yapmak pek eğlenceliymiş, hatırladım.
Bizim zamanın efsane kızlarından birinin, bahçede tek başına ve genişlemiş çapıyla dolaştığını görünce, insanlığım tuttu.

Bir süre sonra sıkıldık ve çıktık mekandan.

Alperler'le baraber Cihangir'e gidip, önce Kahvealtı'na oturduk. Sonra Tuna'nın mekanında ziyafet çektik kendimize. Kediler vardı heryerde.

Baydım yine ben.

23 Mayıs 2008 Cuma

kumar

Aklı, eli ve dili iyi çalışan onca insan evladı varken, neden sadece bazılarının çalışmalarına fazlasıyla takılırım?
Sanırım, cevap, yakınlık kurabilmekle ilgili...
Sanırım, anlam çıkarma takıntımın zevklerimi de belirlediğini yeni farkediyorum.
Metafor, anafor...

Seçimlerimizin ve eylemlerimizin sonuçları, birikip birikip, buharlı tren kütlesine ulaşıp, sonraki seçimlerimizi de önüne katıp, önüne katamadığı eylemlerimizi ezip geçip, bizi de kendi içinde yerden yere vurup, geri dönme fırsatı vermeyip, nereye kadar yol alırlar?
Bu trene dışardan bakanlar, içindeki insanların gözlerinin olmadığını görmeden, Train Of Consequences'i hatırlamazlar mı?

26.05.1993

Lisemin son sınıfındaydım. 1995'in ilkbahar aylarıydı.
Bazı sabahlar, Beşiktaş'ta üstgeçite çıkar, kulağımda müzikle, servis otobüsümün altımdan geçmesini beklerdim. Kendimi güçlü ve iyilik dolu hissederdim böylece...
Hangi parçam olduğunu bilmiyorum; bir yerlerimden biri, salaklık yaptığımı söylerdi. Ölü bir atı topukladığımı bilirdim. Yine de, ayaklar bana aitti ve aklımın peşinden gidebilmem için lazımdılar.
Şimdi, bana adam diyorlar.
Mutluluktan bihaber insanların arasında, mutlu olmaya çalışıyorum.
Kaç dakikalık adamım ben?

22 Mayıs 2008 Perşembe

dön bebeğim

Dönen şeyleri kim sevmez ki? Uçan daireler illa ki dönmez mi?

Uzun zaman için, dönen parçaların üzerinde sakladık bilgileri. Özellikle müzik, çentikli silindirler, plaklar, manyetik bant bobinleri, kompakt diskler (yoğun teker?) üzerinde dinleyicilere ulaştı ve ulaşıyor. Harddiskler (sert teker?), DVD'ler ve CD'ler, hala, bilgi depoları arasında önemli bir yere sahip. Flash bellekler gümbür gümbür geliyor gerçi...



Waterlooplein'deki bit pazarında, her seferinde mutlaka uğradığım tezgah, eski plakçınınkidir.

Plaklar çoğu müzik müptelası için koleksiyon parçası haline de gelmiş olsalar, çekiciliklerinden çok kaybetmediler. Dolayısıyla, Led Zeppelin, The Song Remains The Same'in 4 LP'lik yeni baskısını yayınladı.

Bu akşam, Pink Floyd odamdan çıkardım Ebru'yu ve salonuma yerleştirdim. Biraz serinledim sayesinde.

Uçakların motorlarına da hayranımdır. Sadece uçakların motorları değil, günlük kullanımdaki taşıtların hemen hepsinde, dönen parçalar hayatidir.

Street Fighter adlı arcade oyununda en sevdiğim karakter Chun Li'ydi. Çünkü "spinning bird kick" adında özel bir hareketiyle, düşmanına hayatta görebileceği en güzel tekmeleri atıyordu. Ciddiyetten uzak olsa da, bu hayali karakterin bu hareketi ile adlandırılmış bir şarkı bile var.


Hakan'ın parmağının ucunda çevirdiği düz eşyaların dönüşünü seyretmeyi severim ama, bir kadının beni parmağında çevirmesi düşüncesi midemi bulandırır.
Sıkıldım.
Yatağa döneyim.