11 Ocak 2010 Pazartesi

kıl tasarımı

Bu sabah, yeni mahallemde dördüncü kez berbere gittim. Burada denediğim üçüncü berber dükkanıydı bu. Hepsi aynı sokakta, evime çok yakınlar.
Gittiğim berber dükkanının evime yakın olmasını severim. Kafamı, başka bir adamın ellemesi, kesilen kılları başımdan savma adına, baştan savma bir çırpıda köpürtüp, yarım çırpıda durulaması hoşuma gitmediğinden; çabucak evime ulaşıp, kendi kafamı kendim yıkamayı yeğlerim. Bakırköy'de de bu konuda gayet şanslıydım. Makasların efendisi, ilk evimin tam karşısındaydı. İkinci evime geçtiğimde ise, çocukken gittiğim berber dükkanına yaklaşmıştım. Aramızda 1 şarkılık mesafe vardı.
Burada gittiğim ilk berber, apartmandan çıkıp sağa döndükten 30 saniye sonra ulaşacağım kadar yakındı. Yaz ortasında bir öğlen, dükkanına girip, koltuğuna oturup aynasına baktım. Değerli saçlarıma ne yapmasını uygun görüyorsam beyan ettim. Orhan Gencebay görüntüsüne yaklaşmaya çalışan bu amcada, berber ustalığı vardı belki ama, esnaf nezaketi yoktu. Yanındaki esnaf ahbaplarıyla sohbetinin bel kemiğini erkek ve kadın üreme organları oluşturuyor; yardımcı unsurlar ise, genellikle, dükkanın önünden geçen insanların fiziksel özelliklerinden seçiliyordu. Türkiye'deki her hangi bir berber dükkanında, klasik edebiyattan veya barok müzikten bahsedildiğini duymak ne mümkündür ne de gereklidir ancak, böylesine ilkel ve saldırgan bir sohbet dinlerken saç tıraşı olmak da pek haz vermemişti. Bir daha şans tanımamak üzere kapıdan çıkarken, bahşiş bırakmadığım için de gayet gururluydum.
Yeni mahallemde denediğim 2. berber dükkanı ise, bir önceki neandertal tesisiyle aynı hizada ama, apartmandan çıkınca sağda değil soldaydı. Dükkanın önünde durup içeri bakınca, dipteki geniş pencereden Marmara Denizi'nin gözükmesi, çekici bir özellikti. Pencerenin hemen sağında kurulmuş büyük beyaz kutunun, mütevazı bir solaryum hizmeti köşesi olduğunu anlayınca, ciddiyetimden olmuştum. Tıraş sırasında benle ve diğer insanlarla yaptığı sohbetin seviyeli, içten ve bir ölçüde eğlendirici olması, saçımı tam istediğim şekilde ve sürede kısaltmış olması kadar önemliydi. Gayet memnun kalmıştım. Bir kaç gün sonra, bu ikinci berber dükkanının karşı kaldırımında yürürken, penceresinde gördüğüm kocaman "Hair Desing" yazısı, beğeni cimriliğime hak vermemi sağlamıştı. Hiç gereği yokken, yaptığı işi hem İngilizce, hem yanlış ifadeyle, hem de yanlış imlayla tanımlamaya para ve zaman harcamış olan bu kardeşimizden de soğumuştum.
Desinger'dan 1 ay kadar sonra, en başta denediğim küfürbaz ve potansiyel mütecaviz berberin tam karşısında gördüğüm, küçük berber dükkanına uğradım. Tıraş olan iki müşteri vardı. Sıramı beklerken, yerel televizyon kanallarına bulandım. Tıraştan sonra aklımı yıkayabilselerdi keşke. Sadece selamlaşan, ücreti söyleyen ve teşekkür eden bu iki kişilik ekip hakkında pek bir fikre sahip olamadım. Görünüşlerinden biraz belli olan etnik kökenleri nedeniyle, işlerini gevşekçe yapmayacakları izlenimi veriyorlardı. Dükkanları çok temiz değildi ama kendimi rahat hissetmiştim.
Dolayısıyla, bu sabah da tekrar, karşı kaldırımdaki berbere gittim.
İçeri girip günaydın dedim. Börek ve ayran tüketen makas ustasını görünce, "günaydın" ın yetmeyeceğini anlayıp, bir de "afiyet olsun" patlattım. Hangi koltuğa oturacağımı sordum. Pencere kenarındakine yöneltti beni. İçimden "Yemeğini bitirsin de öyle başlasın tıraşa; nasıl olsa, çerçeveciye gitmek için hala 20 dakikam var, acelem yok. Hatta yemeğini yarım bırakıp yanıma gelmeye kalkarsa, acelem olmadığını, rahat rahat yemeğini yemesini söyleyeyim" diye geçirdim. Hemen hemen o saatlerde gittiğim ofisimde, benim de evraklardan önce hamur işi gıdaya yöneldiğimi, her canlının enerji depolaması gerektiğini düşünerek de kendimi onaylama ve önermelerimi mantıkla sarmalama konusunda muhteşem olduğumu hissettim. Lakin, tadını yeni çıkarmaya başladığım ihtişamım, kafamı kaldırınca gördüğüm "Cennet Mahallesi" dizisinin görüntülerinin yanında sönük kaldı. Dizinin, bana rastlama talihine sahip bu bölümünde, İç İşleri Bakanlığı, Türkiye'ye gelecek olan Romanya heyetini eğlendirme işini Cennet Mahallesi sakinlerine, koruma işini ise aynı mahallenin karakoluna veriyordu. Berberim ise, bana tek bir söz söylemeden böreğini yiyor, ayranını içiyordu. Zamana sıkışık olmadığım ve karnını doyurmasını gayet insanca bulduğum halde; müşteriye direkt hizmet verilen işlerde, özel nedenlerle oluşan gecikmeler için açıklama yapmak ve özür dilemek gerektiğini sabitçe düşündüğümden, sessizliğini yadırgadım. Alişan, Zeki Alasya ve Çağla Şıkel parodileriyle kendimden geçmek üzereyken, sehpadan uzaklaşıp yanıma geldi ve saçımı nasıl kesmesini istediğimi sordu. Elimle bölgeleri gösterip, "2 numara, 3 numara" dedim. "Enseye ustura yapma" diye de ekledim. "Taamabi" deyip işe koyuldu. 10 dakika sonra, tekrar genç gözüküyordum. Kahvaltı ederken beni bekletmesiyle ilgili, hazır bir anlayışın üstüne yattığı için, bahşiş vermedim.
Yine de memnunum.
"Hair Desing" hatasından kurtulursa, 2. denememe bir şans daha versem mi acaba?

Hiç yorum yok: