11 Haziran 2010 Cuma

akseki de çağırıyor

Yeni, küçük bir araba yapacaksın ve bu yeni ürününü tanıtmak ve daha çok satmak için çektiğin filmde, bir çarpma testi kuklasını konuşturacaksın. Diyecek ki : "Ben denedim; şimdi sıra sizde!" Yani, demek isteyecek ki : "Bu araba tasarlanır ve geliştirilirken, beni orasına burasına hunharca çarptılar; cansız olduğum için bu sırıtık yüz ifademle karşınıza çıkacak kadar sağlam kaldım... Haydi, şimdi de siz bolca satın alın bu aradan ve istediğiniz gibi her yere vurun. Bakalım sizde nasıl etkileri olacak..." Gerçekten, çok da anlamsız değil ama, bence, yanlış anlamlı. Yanlış anlaşılır değil. Hyundai böyle bir eylemde bulunmuş...

Bir de, "Silver" adlı bir kuru temizleme dükkanı gördüm. Tabii ki, yurdumun en genel kuru temizlemeci ismi olan "Etilen" den daha özgün ve estetik bir isim ama; "Biz pek öyle detaylı temizlemiyoruz. Elbiselerinizi silip iade ediyoruz..." gibi bir anlam taşıyor olmasından şüphelendim. O tabelayı gördüğüm andan beri bu şüpheyle yaşıyorum. İşletmecinin soyadının "Gümüş" olması da aklıma geliyor ama, pek uzun kalmıyor.

Bir insanın, cep telefonu zili olarak, Serdar Ortaç'ın kesilesi sesinden "Hayaaaaatt, beni neden yoruyorsuuunn?!" rahatsızlığını tercih edip, bir minibüs dolusu insana 5 kilometre yol boyunca birkaç kere duyurması, sadece görecelikle açıklanabiliyor olamaz!

Bir köpek yavrusunun -şimdilik- kısacık ömrü hakkında bu kadar çok şey düşüneceğimi tahmin etmezdim.
Görmeden atladığı yolda biz duyduk onu. Zor görüldüğü için çok sevdik. Az baktığımız için görmediğini görmedik. Çok görmüş kardeşimizin sorusuyla irkildik. Şimdi, candan ilgiye teslim... Nasıl acaba? Arkadaş? Sıcak? Kuvvet? Korku? Huzur?

Saba Tümer, Ertuğrul Özkök'le geyik muhabbeti yapıyor. Ertuğrul, tuhaf bir adam... Tuhaf da bir kitap yazmış... Kendi kendisinin şeyhi ve müridiymiş... Böyle bir sabah istemem! İstesem de istemem.

Hiç yorum yok: