21 Eylül 2008 Pazar

Kimse kimseyi kurtarmaz!

Ohasis'in 10 şarkısını arka arkaya verdi az önce VH1.
Sonuncu, yani 1 numaraları olarak yayınlanan Wonderwall, bana, "Kim ulan o seni kurtaracak, koruyacak olan?!" dedirtti. Annesine mi yazmış acaba Noel Gallagher? Anneden başka kimse kurtarmaz insanı çünkü...
Şarkının adına tıkırdatıp, İngilizce hikayeye ulaşabilirsin. Adam şarkıyı yazmış ama anlamını, nedenini açıkça anlatabilme hakkını koruyamamış. Sevgilisi kapıvermiş payeyi! Güldüm ve umursamazlaştım.

Asıl amacım, akşam akşam (pazar akşamı hem de) dimağımın köşesine takılan Oasis kıymığını yazarak çıkarmak değildi.
Asıl amacım, buraya yazdıklarıma dair bırakılan notlardan önce ve sonra hissettiklerimi anlatmaktı.

Uzun zamandır, kendimi içinden çıkarmaya çalıştığım bir mutluluk ve doyum zaafım var. Çeşitli muhtemel nedenlerle, başarısız hissediyorum. Hayata, doğamın gerektirdiği kadar yeterli bir adam değilim.
İçindekileri, tümör söker gibi kapı dışarı ettiğim kafamın 5 tane hafifleme yöntemi var:
1- Arkadaşlarımla yaptığım eğlenceli muhabbetler
2- Uyku
3- Alkol
4- Yazı
5- Müzik

İçlerinde en etkili ve tatminsizce kullandığım müziktir. Kullanırken, sonucunu en az düşünmem gereken de müziktir. Beni, az önce kafamdan savdığım insanlardan, çelişkilerden, sorumluluklardan en hızlı, güvenli, zevkli ve kontrollü uzaklaştıran da müziktir. Müzik, çocukluğumdan beri, hayatımın en çok anlam yüklenen ve anlam yükleten parçası oldu. Çoğu insan için, bu "anlam yükleme ve müzik" ilişkisi yoktur. Böyle bir ilişki olmadan da insanlar gayet sağlıklı yaşayabilirler. Benim gibi yetersiz bir adam içinse, sözcüklerin ve sözcük ilişkilerinin anlamı gibi, müziğin de anlamı biraz fazla önemli.
Defalarca belirttiğim şekliyle "kanatlı kurtarıcım" ın , kontrolü bende, sadakati kesin, talepleri yok ve fazlası zararsız. Yakın arkadaşlarımdan, bunu farketmemiş olanları, farkedip de önemsememiş olanları, beni önyargılı veya dar görüşlü olmakla itham ettiklerinde, fazla dert etmemeye çalıştım. Onlar benim dünyama, "acur" diyorlar gibi... Issız değil bu acun!

Adını veya kim olduğunu tahmin edebilmeme yarayacak bir ipucunu bırakmadan, arkadaşı tarafından buraya yönlendirildiğini yazan biri, uzunca bir süre okumak durumunda kaldığını ekleyip, gerçek olup olmadığımı sormuş. Eğer okurken rahatsızlık duymadıysa, veya zorunluluktan (nasıl bir zorunluluksa artık) okumadıysa, gözleriyle gururumu okşamış demektir. Aslında, metro istasyonlarındaki haritalar veya yön çizelgeleri kadar fonksiyonel olmadığını düşünürsek, bu yazılanların benim gururumdan yalıtılmış olması gerekmez mi? Egom o kadar da noksan değil galiba...
Bu arada, gerçeğim lan!

Ece ise hepsini okuyup bitirdiğini, derhal yenisini yazmam gerektiğini söylemiş. Üzgünüm, kuyu kuruyor...

Güzel günler dilerim.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ikisi de ece onların. İlkini yazarken isim cisim bırakmamışsa eşşekliinden; şaire gizli saklı seslenmek hiç yokmuş aklında. Çok güzelmiş egoları, bitmesinmiş yazdıkları. Kimseyi kurtardıından deel kendimize mukayyet olamıyoz lakin gece yatmadan kitap yerine de okudum, sürükledüü. Cilt mi yaptırsak bunlara, tezvari kalıcı bi kılığa mı girseleer. El altında yayımlanmamışlar varsa okur onlara ulaşabiliyo mu?
ece alton