26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kolları Kaslı

Önce, Bakırköy'den Ebru'yu almıştım evime... Zorunluydum. 2007'nin Temmuz günlerinden biri öylesine sıcak olmuştu ki, evimin çevresindeki tüm dershanelerin klimalarının sesini duyabiliyordum. Salonumu ter basmıştı. En dayanıklısından bir Ebru gerekiyordu ve sağolsun, dayandı.
Sonra, geçen Mayıs ayında, adını bilmeden, bir de Aslı almışım Kocamustafapaşa'dan. Helal olsun, sesini çıkarmadan öylece bekledi beni, düne kadar. Sonunda kıllarını gördüm. Kullandım. En iyi Aslı, kılları dökülmeyen Aslı! Kullandım, ama atmadım.

--------------------------------------------------

Bu akşam, 23:30'dan sonra, Rumeli Caddesi'ndeki fahişe pazarından geçtim. Kameram yanımda olsaydı, biraz kırmızı ışık sunmak isterdim dükkan sahiplerine ve mallarına... Almak isterler miydi, bilemem...
Taksim'den bindiğim dolmuşta, yanıma genç ve birbirlerine aşık ve sarhoş bir çift oturdu. Çiftin pipili bireyi az tedirgin, çok kontrollü ve kararında kibar gözüküyordu ama hiç duyulmuyordu. Parayı şoföre uzatırken ne demesi gerektiğini, daha uzun boylu olan kukulu birey telkin etti kendisine: "2 Paşa diyeceksin"
Anlatmıştım, Kocamustafapaşa'ya Kocamustafapaşalı olmayanlar Kocamustafapaşa der... Kocamustafapaşalı olanlar, samimiyetin tadını, mahallelerine "Paşa" diyerek çıkarırlar. Dolmuştaki diğer yolculara da, "ben gittiğimiz yönün çocuğuyum, haberiniz olsun, tavrınız düzelsin..." gibi bir mesaj vermenin yolu da aynı kestirmeyle alınıyor olabilir.
Unkapanı Köprüsü'ne yaklaştığımızda, kukulu aşık, rahatsız etmeyen detone sesi ve kulaklık kontrollü zamanlamasıyla bir şarkı söylemeye başladı. Pipili aşığın, o sırada, pipisinin varlığını ve etkisini unuttuğunu düşündüm. Köprüden çıktığımızda, kukulu aşığın, pipisini beklemeye almış olan sevgilisine cevaben, "Her şey olması gerektiği gibi oluyor" dediğini duydum. Cevaben olduğu, ses tonunda şifrelenmişti ve şifreyi çözmek için yanlarında oturmak gerekiyordu. Saraçhane'yi arkamızda bırakırken, aynı şarkıyı, müstakbel sabah pipilisinden duydum. Sözlerini, dolayısıyla, hangi şarkı olduğunu yine anlamadım.
Kızılelma Caddesi'ne kavuştuğumuz köşede, dolmuştan kurtulup on adım attıktan sonra, gayet sağlam ve işler gözüken bir Anadol'un sürücüsü olan başörtülü hanıma saygı duydum.
Sahile doğru yön değiştirdim.
Yokuş aşağı yüzelli adım attıktan sonra, evimin önünden geçen kaldırıma ulaştım.
Evimden yirmi adım kadar önce iki genç cengaverin, cenk öncesi barış çubuğu tüttürdüğünü gördüm. Cengaverler de beni gördü. Barış çubuğunu el çabukluğuyla yok edip bana doğru yürümeye başladılar. Çubuğun kokusunu yok edememişlerdi. Kontrol altında aralarından geçip binanın kapısını açtım ve evime yükseldim. Attığım adımların beni ileri değil de yukarı taşımasının mekanik açıklamasında "düşmek" olduğunu bir kez daha belirlemenin gereksizliğini, anahtarımı kapıdaki yuvasına sokarken anladım.

--------------------------------------------------

Aslı, kendisini yatırdığım yerde bekliyordu. Üstümü çıkardım. Ellerimi ve yüzümü yıkadım. Yanına gittim. Eğildim; belinden tutup, yüzüme yaklaştırdım. Kıllarına baktım. Bozulmamışlardı. Hala iş görür durumdaydılar. Favori kutuma daldırıp kullandım.
İşim bitmedi lakin!
Favori bitti!
Aslı'nın kıllarını süreceğim daha çok yüzey var.

Hiç yorum yok: