3 Şubat 2008 Pazar

Blood of heroes
























Yürümek çoğunuz için basit ve hatta can sıkan bir eylem.
Yürürken, çoğu zaman, kulağımda kulaklık ve kulaklıklarımda güzel müzik olduğu için, ben pek sıkılmadan bolca yürüyebiliyorum.
Ayrıca, ben her adımımda düşebileceğimi biliyorum.
Aslında, ayağımın tekrar yüzeye değmesine hakkımın olmayabileceğini hatırlamak, bana rahatlık sağlıyor. Basamak çıkarken bile değil. Düz yüzeyde, sağ ayağımı, sol ayağımın ilerisine değil arkasına getirerek yürümeye devam etmeye çalışırsam, hele ki bu yaş ve katılıkta, büyük ihtimalle canımı acıtırım. Kontrolümü iyice kaybedersem, ölebilirim bile.
Yürümek basit değil; hiç basit değil. Evde veya işyerinde, kendimi mümkün olduğunca oturduğum yerden kaldırmaya çalışmam, bu işin teknik sırlarına vakıf olmamdan değil elbet. "Zor şeyleri başarayım da kendime güvenim dağ gibi olsun!" derecesinde delirmedim henüz. Sadece, hareket ettikçe metabolizmamı yavaşlamaktan koruyabileceğimi düşünüyorum.

Ayağımı vücudumdan biraz öteye ve zeminden biraz yükseğe her kaldırışımda, bedenimi ilerletmek dışında çok şey düşünüyorum. Çok ender de olsa, ne yaptığımı inceleyerek yürüyorum. Sağ ayağımı kaldırıyorum ve bırakıyorum; sonra, sol ayağımı kaldırıyorum ve bırakıyorum. İkisinin arasında, vücudumu da, yerde bıraktığım ayağımla hafifçe öne doğru iterek ilerleme sağlıyorum. Bacaklarımı ne kadar fazla açıp ne kadar hızlı ileri atarsam, o kadar hızlı ve uzun ilerliyorum. Böylece yürüyorum.

Havadaki ayağımın yere değmesini beklemeden ve yürürkenkinden fazla bir güçle kendimi ileri itersem ve bacaklarımı daha fazla açarsam, daha hızlı ve daha büyük adımlarla ilerliyorum. Böylece koşuyorum.
Sanırım, koşarken yerçekimine daha kısa sürede daha fazla ve daha sıkça karşı gelmem gerektiği içindir; kaslarım daha fazla enerji harcıyor.

Bu enerjiyi sağlayan kırmızı sıvıyı daha sık ve yoğun sağlamak ve tazelemekle uğraşan organlarımın, çalışma seslerini duyunca sinirlenmediğim zamanlarımı özlüyorum.

Kahraman her neyse, ben tam tersiyim.

Koşmak omurgama da basınç uyguluyor. Çita mıyım, antilop muyum ben, koşayım?

Sakin sakin yürümek varken, niye koşayım. Acele etmek de gerekebilir, doğal olarak. Acil ihtiyaçları konu dışında tutmak istiyorum.

Henüz yere yeni değen ayağınızın yanından geçerek önüne gelen değil de, hemen arkasına gelip takılan ayak, dengenizi zor toplayacağınızın veya toplayamayacak şekilde kaybedeceğinizin işaretidir. 1 saniyeden kısa sürede, düşüp düşmeyeceğiniz belli olacaktır. O sırada düşmeyi planlarsanız, canınız daha az acıyabilir. Düşüşünüz, planlanmamış bir düşüşten daha az komik olabilir. Planlanmış bir düşüş, size düşerken çevrenizi gözleme fırsatı bile verebilir. Hiç ummadığınız yüz ifadeleri yakalamak için bulunmaz fırsattır düşmek.

Koşarken planlamak zordur düşmeyi. Koşarken kaslarınıza gayet güçlü pompalanan kanınız, vücudunuzu daha fazla miktarda ve daha hızlı ve etrafı daha fazla kirletecek şekilde terkedebilir.

Yürürken düşerseniz, etrafta vücudunuzu takabileceğiniz objeleri sezip, bertaraf etme şansınız daha yüksektir.

Çocuk düşe kalka büyür. (düşmemeyi öğrenir)

Her çıkışın bir inişi vardır. (kontrollü iniş iyidir)

Uçaklar havada kalmaz. (salimen inmek ve tekrar havalanabilmek için havalanırlar)

Hiç yorum yok: