22 Temmuz 2009 Çarşamba

kemik al

O acayip G3 tek oyuncağımken, anneme telefonda "Her ay benim için Kemik alır mısın?" demiştim. Annem de bu ricamı, zamansızca söylediğim anlamsız cümlelerden biri sanmış... Oysa, asker olduğum İzmir ve Balıkesir ilçelerinde, "Kemik" isimli mizah dergisi bulunmadığı için, anamın ocağına düşmüştüm. Ana ocağı, evet...


Bundan çok yıllar önce, İngilizce'deki "chemical" sözcüğü de bana "kemiksel, kemikle ilgili olan" anlamını çağrıştırmıştı. Sözcük ve ben, beraberce, "kemiğe dair bir anlam" çağırmıştık. Gelmemişti. Anlamlı gelmişti oysa... Yanlışmış...
Sonradan, "alchemy", "chemistry", "mystery" gibi hısımlarıyla tanışınca, İngilizce'nin beklediğim gibi bir lisan olmadığına, tüm anlam açlığımı doyuramayacığına; aksine, daha da acıktıracağına kani olmuştum. Şimdi en az 2 dil gerekiyor...
----------------------------------------------------
Yazın, vücuduma değen suyun rahatlatıcı etkisi arttığından, o suya temas halinde kalmak için kullandığım yöntemlerin sayısı da artıyor. En basiti, duştan uzun süre çıkmamak tabii ki! Günlük hareketlerin ve gereklerin zorlamasıyla duştan çıktıktan sonra, kurulanmamak da fayda gösteriyor. Bazen de, duşta ve civarında temizlik yapmak gibi, görsel ve hijyenik işlevleri de olan hareketler seçiyorum. Kah elime ayağıma değen kir ve kimyasallardan kurtulmak, kah süngeri veya fırçayı rahatlatmak, kah üstünde çalıştığım bölgenin temiz halini görmek, kah sakarlığımdan, bol bol suyu, sık sık, kah kah, kendimin ve banyonun sağına soluna döküyorum. Temizleme seansı bitince, temizlenme seansı başlıyor, ne güzel!



Az önce yeni evimin banyosunu taşındığımdan beri üçüncü, yerleştiğimden beri de ikinci kez temizledim. "Duşuma kabin"imin kapısını oluşturan, 2'si sürgülü 1'i sabit, 3 plakanın eklem ve yalıtım nahiyelerine; atık, pis, kaka su giderinin vücut bulduğu bölgenin girinti, oyuntu ve bakteri dehlizlerine; hacet çanağının içine ve kendisinin banyo zeminine tatbik edildiği yerde, ışık ve insan gözünden uzak kalan çirkin renklere, 3 ayrı kimyasalla saldırdım. Ördek boyunlu şişesi nedeniyle, akla gelen ilk tanımla markalandırılan tuvalet ördeği "Toilet Duck" ın yeşil ve katlanılabilir kokulu sıvısını gözümü kırpmadan boca ettim. Üstüne de fırça ve süngerle pekiştirme basıncı uyguladım. Tuvalet çanağının gördüğüm ve görmediğim yerlerinde parlamalar gözlendi. Elime alıp, hunharca kullandığım ikinci kimyasal, "süper kir ve yağ sökücü" özelliğiyle gönüllerde taht kuran silitbenkti. Adını nasıl oluşturduklarını merak etmekten kendimi 1 dakikada alabildiğim bu ilgi çekici ürünün şişesinin içindeki öz, renksiz ve dert verici bir kokuya sahip. Duşum için yapılan kabinin zemin, duvar köşeleri, oynar ve yalıtır unsurlarında biriken koyu renkli parçaları savuşturmak için şişenin ağzındaki sabit tıpayı yukarı doğru çekip, deliklerini işler hale getirdim. Bu sefer gözümü kırpmadan değil, sağ gözümü kapayıp, sol gözümü kısarak, şişeyi düşmanlara doğrulttum ve sıktım. Üzerlerinden, diş fırçası ve bulaşık süngerinin sert tarafıyla geçtiğim pisçiklerin, bağlı oldukları satıhlardan sökülmeleri ve silitbenkin görevini tamamlaması içinse üçüncü kimyasala ihtiyacım vardı. SU! "Oh!" hissiyle her yere su saldım. Çok rahatladım. Küçük siyah ve gri parçacıklar yolculuklarına devam ederken, ben de gıcır duşum ve serin suyumla huzurlanıyordum. Silitbenkin kokusundan bir kaç dakika içinde kurtuldum ve verdiğim mücadelenin sonucuna gururla bakmak için gözlerimi sağda solda gezdirdim. Sonra, suya verdim kendimi...
Duştan çıkınca, ellerimde sıradışı bir his farkettim. Ellerim, küçük parçacıklarla kaplıymış gibi hissediyordum. Uzun süre suya temas eden el ve ayak derilerinin osmozu gibi değildi. Osmoz da vardı ama farklı bir pütür, farklı bir hıtır hissediyordum. Bilinçsizce, elimi sabunla yıkama çözümüne sarıldım. Sabunlanan avuçlarımda daha da farklı bir püsür peydah oldu. Suyla durulayınca, normal ve beklendik ve alışıldık osmoz buruşukluğumla huzur buldum. Pütür, hıtır, püsür kalmayıverdi. Kimyasallarla barıştım da giyindim... Gür lepiska saçlarımı ıslak koyverdim.

Hiç yorum yok: