11 Haziran 2007 Pazartesi

sandıktan çıkanlar

Az önce eski bir harddiski karıştırıp, diplerinde bir yerlerde, "unused" klasörünü, onun da içinde aşağıdaki yazıları buldum.
Ne kadar affaladım anlatamam. Anlatmak isterim ama, başaramam.

Bakalım:

BAAL Giriş

02.03.2002 (18:10)

1988-1995 yılları arasında, hayatımın en güzel 7 sonbaharını, kışını ve ilkbaharını Beşiktaş'ın ve Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi'nin orasında burasında geçirdim. Doğal olarak, bu 7 yılın son 2-3 tanesi, en zevkli olanlarıydı. Çünkü, daha önceleri, büyüklerimizin yaptığını gördüğümüz ama yapmaya cesaret edemediğimiz şeyler, bizim için de savsaklanmayacak görevler halini bu son senelerde aldı. Hemen hemen her birimiz, kendi "başkaldırı" anlayışı, özgüveni ve kişisel ihtiyaçları ve dürtüleri tarafından, ayrı birer itaatsiz eğlence manyağına bu son senelerde dönüştük. Tabii ki hepimizi bekleyen ÖSS ve ÖYS (o zamanlar, aynı kaba etmeleri dışında bir ortaklıkları yoktu) çelmeleri, aramızdan bazı yıldızların, erkenden (daha lise 1'de), test kitaplarının arasına doğru kaymasına neden olmadı değil; ama kendini boşvermişliğin dalgalarına bırakanlarımız da vardı tabi. Şimdiki yaşayışıma bakıp hayret ediyorum: "Elimde şimdi daha çok şey olduğu halde, niye o zamanlarda olduğumdan daha az mutluyum?" diye... Burada, soruma cevap veren tüm "olgunlar" kendilerini daha bir özel hissetsin lütfen, alimler sizi! Neyse... Sultanlık yıllarım, tarafımdan bir daha yaşanamayacak oldukları için en özelleri ve o yıllarda edindiğim bazı anılar, hatırlanma frekansları en yüksek olanları.Mevcut sayısını yıldan yıla yükseltmek için uğraştığımız "Sarı Votka Günü" toplantılarımız var bir de... Okul yıllarımı "okul yıllarım" yapanlar sağolsun...
Sokak Kahvesi'nde kahvaltı ve sigara ve satranç. Öğle yemeği için okula gitmek. Çardak'ta king. Ortaköy'de şarap. Okul çatısında sigara ve votka. Karda veya yağmurda yürüyüş. Boş sınıflarda partiler. Gözlerim yaşardı... öf be öf!!

(güncel not: Hala, hayatımın en güzel zamanları olarak BAAL yıllarını anarım.
Eylemlerimizin, üretkenliğimizin ve dünyaya katkımızın benzerlikleri bağlamında olmasa da, şeklen bir Crazy Diamond'ımız var. Bilse, kendiyle gurur duyar... O'nu da sevgiyle anıyorum.)

---------------------------------------

hepimiz ayrıldık

01.06.2002 (17:13)

Önce Çınar, sonra ben ve şimdi, en son da Tolga, Hakan'a katıldık. Tekrar 4 yalnız erkeğiz. Haydi beraber Taksim'e gidip deli gibi içelim. Aslında ben, daha önce hiç yapmadığımız abuk eğlenceleri deneyelim istiyorum ama emin değilim. Hem diğer arkadaşlarımın isteyip istemediğini bilmiyorum, hem de ben böyle bir teklifi kendilerine sunsam ne cevap alacağım hakkında fikrim yok. İşin beter yanı, hangi fikri sunacağımı bile düşünmedim. Sanırım tek istediğim, eskiden arada sırada yaşadığımız ortak yalnızlıktan şimdi yıllar sonra tekrar şikayet(?) ederken bir yandan da neşe depolamak. Neşe mi? O kim? Bu bi işaret mi? Oha! Hadi kankalar... Uygun adım marş!

(güncel not: Hah haaaaa hhaaahhaa haaa!!)

--------------------------------------------

Bum-ear-angle

28.01.2004 (23:50)

Comfortably Numb ile icime dogru aglardim; eskiden deliklerim yoktu, sizmazdi disari. Simdi Whiskey In The Jar bile çalsam, annemin dizleri agriyor...
Kucukken, Bakirkoy'deki odamda oturup, kalemimle Alkmaar sokaklarina otobus resimleri cizer, resimlerdeki otobuslerin uzerine de siir reklami kondururdum. Siirler yoktu. Filmi olmayan fragmanlar gibi dusun...
Gencken yurudugum kaldirimlarin taslari yuvarlak, yumusak ve kaygandi. Hep duserdim. Hep cabuk kalkardim. Kafam ve gogus kafesim yara izi doludur. Somebody To Love antiseptik olduydu uzun sureyle. Bazen Megadeth, Ginseng etkisi yapardi; kosardim. Hizla dusunce daha da beter yaralanirdim. "Olsun" du... Kaldirimdan indirime gecmeyecektim.
(Tum sembolizasyona ve sinyalizasyona ara verile; Metallica'ya 1988, Megadeth'e 1989 yillarinda estirilen esinler ve urunleri, "...And Justice For All" ve "Rust In Peace" albuklerinden cok etkilendigim belirtile. Rahatlana...)
365'lik düzenle tespit edilen abonelik sistemlerinden en iletken olani, siyah ağaçtan imal yeşil taşlarla suslu asami (m3u) elime biraktiginda, agirligindan degil ama heyecandan yere vurdum dibini. O anda Gulf Stream'e kapildim ve urkekler iskelesinde cesaret filosu kurmanin anlamsiz olacagini dusundum. Urkekler iskelesi, korkaklar limanindaydi. Korkaklar limani, mayinli sehirdeydi. Hala oyle. Mayinli sehire, kaldirimlarla ilgilenmeye mi gitmistim? Ya da mutemadiyen kayip, dusup sakatlanmaktansa, esasli bi patlamaya sahit ve belki de sehit olmak isime daha mi cok gelirdi?
Kim bilir? Ben degil. Simdi de degil.
Mayinli sehirde, detektor olarak Black Sabbath ve RHCP - One Hot Minute kullandim. Genelde ice dogru calisan goz yasi torbalarim mesanemle birlesti. Kaldirimda yururken, walkmanimden, erkeklerin yazdigi, kadin sarkicilarin soyledigi sarkilari dinledikce kolay denge buldugumu farkettim. Sonra, asami yere dik degil de paralel tutup yon gostermesini rica ettim. Beni bu apartmana getirdi. Simdi hangi zili calacagimi bilmiyorum. O kadar sefil durumdayim ki, camlardan bana sepet uzatan abartman sakinleri, kapici olmadigimi anlayip korkarak iceri kaciyorlar. Biri gelip dogru zili gostersin lutfen. Yoksa "Otherwise"i mirildanarak caddenin karsisina gececegim. Karsidaki kebapcida karisik kebap ve 1000 porsiyon coban salata yemeyi ve cisimi yapmayi dusunebilirim. Apartmanin dis cephesi ve dogramalari akil birakirsa tabi...(Sembol manyagi ettim 3 odayi ve son 60 dakikayi, son 10 yil icin! Led Zeppelin'in Ten Years Gone'i aklima gelirken, tek duydugum Boomkat'in Wreckoning'i! Just to release some nerve-load... or you may choose to "Enjoy The Silence")

------------------------------------------

usand them

31.01.2004 (02:11)

Ne yaptığınızı bilirler. Ne düşündüğün hakkında dedikodu yaparak ilerlerler. Yerinde sayıyor olman ve belki de hatta saklanman onları gülümsetir. Sebeplerin şarkıya ve içkiye göre değişebileceği akıllarına gelmez. Önemsiz olduklarını bilseler toplanırlar mı? Ruhları hortum yaratmaz ki! Huzur içinde çürümeyi bilenler okusun şarkının sözlerini. Hortumun gözünde güvendesindir. Ağlamak istediğini ama kuyunun kuruduğunu bilmezler. Sadece kendini eğlendirdiğini bilseler, kendi sözlerinin anlamsız olduğunu anlasalar, bütün ışıkları söndürürler. Yine de ne yaptığınızı bilirler. Nedenini de bildiklerini zannederler ama sağlama yapma gereği hissetmezler. Tıpkı, sizin, yataktan kalkma gereği hissetmediğiniz gibi... Parmak uçlarınızı hissetmeleri, dudaklarınızı unutamamaları, soğuk nefesinizle ürpermeleri önemli değildir. Önemli olan, izin verdiğiniz yanılgıyı bilmemenizdir.

(güncel not: Fena Megadeth esinlenmesi olmuş)

--------------------------------------------

17 Aralık

02.02.2004 (01:09)

1993'ün Aralık ayında bir gün, Yavuz "sarı votka" diye bir şeyden bahsetti. "İçine limon parçaları ve çekilmemiş karabiber taneleri salınmış votka, buzdolabına uzunca bir süre benimsetilip, keyif kaygısız içilebiliyormuş" tu... "E, yapalım o zaman!" dedik. 17 aralık günü, fikir ebesi Yavuz, ürünü okula getirdi. Önce pinpon masasında, birer kapak attık, onayladık. Bu lezzet bir kaç kişiyle paylaşılmalıydı. Sonunda Beşiktaş'tan Eminönü'ye, ordan da Bakırköy'e geldiğimizde 4-5 kişiydik. Tekelden yaptığımız takviyelerle, sahildeki kayalıklara kurulup içmeye başladık. En sonunda sarı votkayı da bitirdiğimizde, biribirlerimizi decoderlarla anlayacak kadar ağız kaymasına ve dil sürçmesine uğruyorduk. Yaşadığım en eğlenceli sarhoşluklardan biriydi. Aslında hepimizin akıllarının V kayışları kopmak üzereydi ama çok da keyifliydik. Alkol cesaret verir ya, okulun en cazibeli hatunlarından birini arayıp aşklarımızı ilan etmek için postaneye kadar gittik, jeton aldık (o zamanki cep telefonları jetonla çalışıyordu). Jetonları yere düşürdük; jetonları almak için teker teker eğilip teker teker yerde kaldık; sonra hep beraber kalkıp, önce mevzu konusu hatunun eline değme şerefine ulaşmış bir arkadaştan hedef numarayı istedik. Yüzsüz değildik, aşıktık. Ama telefondaki arkadaşa göre aynı zamanda sarhoştuk da. "İyi, biz de okulda konuşuruz kendisiyle." diye avunup evlere dağıldık.Okula bir daha gittiğimizde, Bakırköy'deki kayaların basenlerimizi ne kadar rahat ettirdiği, sarı votkanın lezzetçi bir yayılma politikası geliştirmesi gerektiği, bu eğlencenin her yıl toplanarak tekrar edilmesinin iyi olacağı, o kızın aslında o kadar da güzel olmadığı konularında mutabık kaldık. Daha sonraki yıllarda yapılan toplantılarda eklenen bazı kararlar ve uygulamalar, 17 Aralık davranışlarını geliştirdi. İlk seremonideki şekliyle hazırlanmış bir şişe sarı votka, her ne kadar makbul olanı ise de, votkaya hazır limon suyu karıştırmak da kabul edildi. Kimi zamanlar, sert doğa koşullarına dayanamayan arkadaşlar tarafından, kutlama mekanının kapalı bir alana taşınması veya tarihin sıcak aylardan birinin 17'sine alınması fikirleri ortaya atıldı; ama olayın özüne uymayan bu öneriler reddedildi. Bayan arkadaşlarımızın bu toplantılara dahil edilmemesi kuralı, yine aktivitenin ruhunda derin yaralar açılmasını önlemek düşüncesiyle kabul gördü. 17 Aralık kutlamalarına hatunların katılması, arkadaşların çoğunluğu tarafından ne kadar sert tepkilerle karşılandıysa ve ben, bazı seneler ortama hatun dahil etmekle suçlandıysam da bu iddiaların asılsızlığını ve o bayanların sahile benim davetlerim olmadan geldiklerini beyan ederim. Bayanlar baymayın!.. Geçen sene (2003), 17 Aralık akşamı, Bakırköy sahilindeki kayalar ağlamış. Benim ve Serhat'ın yeşiller içinde tatil yapıyor olmamız nedeniyle, BAAL ruhunu eskiciye satmış olan arkadaşlarımız, aldıkları parayla evde çay içmişler. Bu sene de 17 Aralık tarihi gelecek! Bu sene de denizler soğuyacak. Marmara bu sene de pis olacak! Denize atem tutmayam ben sizi... Dalgaya katam ben sizi... Hainler!

(güncel not: Serhat ve ben, askerden döndüğümüzden beri, 17 Aralık tekrar canlandı! Sadece, bu sene Levent'in yokluğu içimizi burktu. Bakalım bu sene ne olacak. Tolga çocuğunu getirecek mi?)

----------------------------------------

Ufal(a)ma

15.02.2004 (21:38)

Büyük şeylerden vazgeçeli ne kadar oldu? Büyük umutlarım benden kaçalı yirmi mevsim oluyor. Büyük hayaller, hala, uzaktan el sallıyorlar; görüyorum. Avuçlarımı ısıtan kalıntıları hissedilirse, fazla uzaklaşmış olamazlar. Ne var ki, takibe gerek yok. Artık çakılın, incinin, patlamış mısırın, kan damlasının farkındayım. Gülümsemek ister misin? Şunu oku: Onlar da beni biliyorlar. İstiridyeyi ben açtım, mısırı ben ısıttım ve kanayan benim burnum ama suçu başkasının işlemiş olabileceği söyleniyor. Üstüme kalsa bile, yaşamadığım küçük sonbahara saysınlar.
Kazandığım ilk poker oyununda anladım. Kaybetmek ve kazanma ümidimin olmaması beni ertesi güne hazırlıyordu. O kadar dünü koyacak yerim kalmayınca, kağıt değiştirmemeye başladım. Bugünün ve yarının kağıtları da işaretliydi. Kazanılan ilk el, rahatça uyuşuk kalacağımı müjdelemedi.

-----------------------------------------------

Soft Parade

Dün gece, en sersem halimle yola çıkıp, müzik dinlemeye başladığımda, uyuya kalmak istemiyordum. Yatağım, düz bir otoyol değil, virajlı bir dağ yoluydu, Sakar Geçidi gibi; odam, 75. Yıl Selatin Tüneli. Varlığım, ufak bir kazaya dayanamazdı ki...
Uyandığımda, geçidin sonundaydım; tüneli ve bütün o virajları sağ salim geçmiştim. Gördüğüm rüyanın arkasından, ötesinden gelenlerin varlığı benim dayanıksız varlığımla beraber hissediliyordu. Hissettirerek ellerimi direksiyondan çektim. Hissederek ellerimi gözlerime götürdüm. Ovdum, kaşıdım, zorladım, acıttım gözlerimi. Sağ ayağımın tabanı hem fren hem de gaz pedalını itiyordu. Hislerim sağlamdı. Kuşku, virajlarda olabilirdi. Reflekslerimi hatırlamıyorum. Ne kuşku, ne de reflekslerim kendilerinden eminmiş, bana gözükmediler. Hislerime güvenince, çektim ellerimi gözlerimden. Öne, yola baktım. Beyaz çikolatadan asfalt, insan kanından şerit çizgileri gördüm.
Gösterge paneline baktım. Hararet göstergesi tam ortayı, devir sayacı yedi bini, hız göstergesi de yeni beni işaret ediyordu. Kurtarıcının direksiyonundaki ışık göz kırptı. Arkama yaslandım. Tekrar uyumuşum. Rüyamda, neyi kontrol etsem?

-----------------------------------------

Bir kaç tane daha var ama, onları göstermek istemiyorum...
Ne acayip oluyorum ben bazen...

Hiç yorum yok: