12 Haziran 2007 Salı

sanıyorum

Bizim uygarlığımızda, ne kadar da kırılganız. Toplumlarımızı üzerlerine oturttukları asıl mekanizmaları görmeden de, dayanıklılık kazanamıyoruz. Hayatını veya hayatları kurtarmaya gerçekten çalışmayanlar için, bir hakaret, ölüm anı terörü hissettirebiliyor.
Dakikalar, hatta saniyeler sonrasının belirsizliğini nasıl da unutmuşuz.
Alacak kaç nefesi kaldığını merak eden insanlar, tek parça kalıp, bu meraklarını bertaraf edebilirken; biz nasıl da binlerce parçaya ayrılıp, çevremizdekilerin ayaklarına batabiliyoruz!
Kuzey kutbuna yakın yerleşimlerde veya Afganistan'ın dağlarında, insanlar depresyonlarıyla nasıl mücadele ediyorlar acaba?

Zaten, bütün bu zihinsel ürünler, sanatsal kaygılar, doğayla çelişen kültürel yapılar, beton binalar, bölge planlamaları ve internet, Yunan şehirlerinde başlayan uygarlığın sonuçları! Dile sadece yalamak için ihtiyacı olan insanoğluna etkileri de gayet mutsuz edici...

--------------------------------

Uyurken dedim ki:

I possess various craft of my own. I did not handcraft them. I wish I could. I envy people who become legends with their determination and achievements.
I am unable to write songs...
Still, I own countless songs.
I experience the liberty to be transported to various locations inside them, mostly when I wish to; seldomly when I feel I should. I can't imagine any other escape that can better free and warm my soul than those.
Most of these single seated craft of mine are dependent on technology, artistic developments, energy and time.
Sometimes I ask to be carried to undiscovered, uninhabited places in fancy primitive times.
I am a skilled passenger and the captain navigates well!

Hiç yorum yok: