20 Nisan 2010 Salı

hamurumda ne var?



Taşıdığım paket nedeniyle Tarlabaşı'ndaydım. Taşıdığım paketin nedeni ise, itfaiyenin onayını alabilmeyi amaçlamış olmaktı. Aksaray'a ve Bakırköy'e giden dolmuşların tekliflerini geri çevirdim. Kocamustafapaşa'ya giden otobüsü bir kaç saniye ile kaçırmış olmanın yüklediği sebepsiz gurur nedeniyle, kararımdan kuşku duyurmayacak bir yönün taşıtı ile evime yaklaşmayı istiyordum. Bekledim ve bekledim de bekledim...

Sonunda, Taksim - Yedikule otobüsü geldi, durakta durdu ve beni içine aldı. Arka sol tekerleğin üstünde, önü genişçe açık koltuklardan, cam kenarında olana oturdum. Elimdeki kırmızı paketi sol dizimin üstüne, siyah çantamı da askısından sağ dizime sabitledim. Şemsiyemi de koltuğumla pencere arasına yerleştirdim. Kulaklıklarımı kulaklarıma taktım ve cep telefonuma, ses çıkarması gereken durumlarda titreyerek beni sarsmasını tembihledim. Kişisel müzik yayınıma başladıktan 2 şarkı sonra, gözlerimin kapalı olduğunu hissediyordum. 3. şarkının başındaki coşkun bir zil sesiyle beraber 1994 senesine döndüm. Dinlediğim şarkıyı yazan ve icra eden insanların henüz ilkokulda okuduğu o sene, kardeş yakınlığında yaşadığım arkadaşlıklara müzikle renk katıyorduk. Karı-koca yakınlığında olmak istediğim kızı gördüğüm, duyduğum, kokladığım, hissettiğim zamanlardaysa kendisini tatmak isteyip renkleniyordum.

Canım davulcum kardeşimin vurduğu bir zilin sesinde uyandım. Kutlamaları başlatacak güçte bir patlamaydı ve kutlamaya uyanık ama gözlerim kapalı devam ettim. Işıltılı ergenlik günlerimden bu kadar uzakta, yine o zamanlarımın taşıtı olan belediye otobüsünde, Beyoğlu civarlarından, şimdi farklı bir muhitte olsa da evime dönüyordum ve kulağıma aynı neşe çalınıyordu. Yıllardır özlemini çektiğim varlık sevinci, mümkün olan en gerçek hissedilişiyle, bu otobüs koltuğunda kestirmem sırasında dinlediğim müzik tarafından, tıpkı 16 sene önceki gibi bahşediliyordu. Nedir bu kafanın sırrı, bu işin kimyasının mekanizması?

1 yorum:

bonaventure dedi ki...

kafanın sırrını falan bilmem de geçmişe iç çekerek yaşamanın bir anlamı yok onu iyi bilirim. bir şekilde gerçekleşmiş geçmişi düşünüp yana yakılacağıma. geleceği şekillendirmeye çalışmak ama daha da güzel ve özel olanı şu anı yaşamak (sonuna kadar gittiği yere kadar) her şeyden daha güzel..