18 Nisan 2010 Pazar

Yolcularım

"İyi günler. Aslında, umarım iyi günler olur... Bir ara... " diyerek karşıladım İsveçli bayanı. "Teşekkürler, ben de öyle umuyorum." diyerek cevap verdi ve uçuş detaylarının yazılı olduğu kağıdı uzattı bana. Biletini Oslo'ya almıştı. Avrupa'nın özellikle kuzeyinde, hava trafiğinin ne zaman normale dönmeye başlayacağının belirsiz olduğunu ve kendisini, kül bulutunun gölgesinde olmayan bir şehire ulaştırsak bile, oradan Oslo'ya uçmasının bir süre imkansız olacağını anlattım. Ne kadar süre? Bilmiyorduk. Hava trafiğinin yeniden işlemeye başlayacağını umut ederek, önümüzdeki günlerden birinde, ilk müsait uçuş için rezervasyonunu ve biletini yeniden ayarlamayı teklif ettim. Günleri taramaya başladım. Zaten, son iki gündür, havalimanı olan hemen her Avrupa şehri için alternatifler aramakta olduğumdan, bulabileceğim ilk çözümün 5 gün sonra olacağını biliyordum. Oslo, Trondheim, Stavanger, Bergen, Kristiansand, Sandefjord, Kopenhag, Göteburg, Stokholm için uçakları taradım. Bulabildiğim ilk bağlantının, 20 Nisan Salı günü Sandefjord'a olduğunu söyledim; eğer uçaklar uçarsa...
Kızının salıya kadar yaşayamayacağını mırıldayıp, ağlamaya başladı. Kadınların ağlamasından duyduğum rahatsızlığı yaşamayı unuttum o anda. Tepki veremedim. Saçma ve cılız bir "Üzgünüm, çok üzgünüm" diyebildim. Üzüntümü de kısa kesmek zorundaydım ama biliyordum ki, yıllar önce, 9 aylık hamile İngiliz kızın Türk sevgilisi tarafından Türkiye'den kovalanması sırasında hissettiğimden daha kötü hissedecektim bir süre. Bu anneye verebileceğim duygusal bir destek için gücüm ve cesaretim de yoktu. Uçak firması çalışanı olarak, uçuş ayarlamak konusunda bundan daha iyisini yapamayacağım için özür diledim. Gözlerini sildi. Kara veya demir yolunun daha hızlı bir çözüm olabileceğini söyledim. Yine de 20 Nisan rezervasyonunu tutmayı önerdim. Çaresizce kabul etti. Biraz daha üzüldüm ve kendisini bir yiyecek-içecek kuponuyla kafeye yönlendirdim.

Hint asıllı İngiltere vatandaşı bir çiftle selamlaştım sonra. Yaşları benden büyük değildi. İsimleri, duruşları, konuşmaları ve dinleyişleri huzur veriyordu. Birbirlerini sevdiklerini ve zor durumlarda birbirlerine destek olabildiklerini hissediyordum. Londra'ya planlamışlardı seyahatlerini. İskandinav Ülkeleri ve İngiltere'nin, bu kül bulutundan ilk ve en çok etkilenen hava sahalarına sahip olduğunu; Kuzey Avrupa şehirlerine hava ulaşımı sağlamanın, belirsiz bir süre için çok zor olduğunu anlattım. Bırakın Londra'yı, İngiltere'nin herhangi bir şehri yerine başka bir Avrupa şehrine sağlayabileceğim uçuşun kendileri için yeterli olup olamayacağını sordum. İngiltere'ye seferlerin ne zaman başlayacağı hiç belli değilken, Güney Fransa veya İtalya veya İspanya'da bir şehirden, İngiltere'ye kara veya demir yoluyla gitmeyi deneyebilirler miydi? Deneyebileceklerini söylediler. Hatta, Türkiye'den çıkışlarını da trenle yapıp, Avrupa'yı trenle geçmeyi düşündüklerini söylediler. Lisan kullanımıyla alakasız olarak, çok rahat anlaşıyorduk. Durumlarına imrendim. Beraberce, zorunlu olarak tatillerini uzatıyorlardı ve kimseyi suçlamıyorlardı. Laleli'de Crowne Plaza'da kalmışlardı. Otelden çıkarlarken geri dönebileceklerini söyleyip, odalarını korumuşlardı. Önce, nereye ve hangi tarihte olduğunu hatırlamadığım bir rezervasyon yenilemesi yaptım. Sonra, İstanbul'da ulaşıma dair ve havayoluna alternatif ulaşım araçlarına ilişkin sorularını yanıtladım. Atatürk Havalimanı'nın en alt katından binecekleri metrodan, Zeytinburnu durağında inip, tramvaya binmeleri gerektiğini söyledim. Bir kağıt parçasına önemli noktaları not ettim. Laleli'ye yakın olan Sirkeci Tren Garı'na gidip, Avrupa'ya kalkan tren sormalarını tavsiye ettim. Genç, sakin, huzurlu, sevgili çiftin yapmayı düşündüğü uzun tren yolculuğuna ben ne kadar uzaktım... Kendimi tutamayıp, "Biliyorum, planlamadığınız bir şekilde burada kalışınız ve seyahatiniz uzuyor ve anormal bir durum bu ama, benim yıllardır yapmak istediğim şeyi yapmayı planlıyorsunuz. Size imreniyorum. Bir gün ben de uzun bir tren yolculuğuyla Avrupa'da gezmek istiyorum." dedim. İşleriyle ilgili bir sıkıntıları, yetişecekleri bir sorumlulukları olmadığını söylediler. Sirkeci'den kalkan trenlerin de dolmuş olduğunu düşündüğümü söyledim ve daha da alternatif olarak Varan ve Ulusoy firmalarını önerdim. Çiftin karısının kocası, bir adamın kendilerine verdiği notu gösterip "Burası olur mu?" dedi. Kağıtta altı çizili harflerle O T O G A R yazıyordu. Aile olduklarını, kocanın karısını tatsızlıklardan uzak tutmak isteyeceğini bilerek ve geçmişte O T O G A R 'da yaşadıklarımı düşünerek; yapabiliyorlarsa, otobüs seyahatini oraya gitmeden ayarlamalarını tavsiye ettim. Otelin kendilerine bu konuda yardımcı olabileceğini de ekleyerek kendilerine bol şans ve eğlence diledim. Sıkıntısız anormalliklerin tek başına veya tekleşik iki başına yaşanırsa, güzelce, hayatın tadı olabileceğine bir kez daha kani oldum.

Hiç yorum yok: