25 Temmuz 2007 Çarşamba

ayrılık

O, bir heykeldi. Arkadan gördüğüm ilk sabah, başı havada, dimdik yürüyordu. Hepimiz gibiydi ama daha umutlu gözüküyordu. Kısa saçlarının altında, ensesi parlıyordu. Bu parlaklığı Fatma'ya gösterdim ve heyecanıma ortak ettim.
Gözlerinin rengini belleğime yazacak kadar zaman geçirdim kendisiyle ama O, bana tek renk göstermedi. Değişmeyen tek şey ensesinin parlaklığıydı. Ta ki, karanlıkta huzur bulacağını sanana kadar. Bense, sadece ışıklı yerlerde çalıştım.
Bu seçimi oniki sene önce yaptı. Şansıma şükrederim hala; ensesini ise unutamadım.

Bu, bir müzik parçasıydı. Geçen ay dolmuşta duydum ve kaydetmeye çalıştım. Bu sefer parlayan, benim MP3 çalarımın ışığıydı. Çok beğendi bu ışığı. Başucumda duran dizüstü bilgisayarın ekranı ve tıkırtıları da mest etti kendisini.
O'na elimi değdirdiğimde aldığım tepkiler, ruhumu besledi beş dakikalığına. Şarkının biteceğini biliyordum ama, geri alıp tekrar dinlemekti niyetim. Dördüncü tekrardan sonra, dolmuştaki herkesin sevdiği bu şarkıyı çok da beğenmediğimi anladım. Geçen hafta dolmuşlara bıraktım, zevkle gezsin diye...

Hiç yorum yok: