4 Ocak 2008 Cuma

youthanaisa

1988 senesinde Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi'ne başladım. Ben D sınıfındaydım, O B sınıfındaydı. İlk 2 sene yaramazlığıyla tanındı. Sonraki senelerde, özellikle pano yarışmalarında sınıfını lider yapan fikirleriyle ve projeleriyle "B'lerdeki çocuğu biliyo musun, herif radyo yapmış..." gibi cümlelerle adını duyurdu. Orta 3'te Bakırköy servisi öğrencileri olarak her cuma akşamı Çamlık'taki parklarda top oynarken O'nu da çağırmaya başladık. Hepimiz gibi sohbet etmezdi. Farklı bir tutumu vardı.
Lisede sigara ve içki içmeye başladık. Sabahları, serviste arka koltuklarda müzik dinleyip, muhabbet edip 2 - 3 sigara tellendirmeden Beşiktaş'a varmazdık. Grubumuzun ne yapacağı en belli olmayan adamı O'ydu. Servise bindiğinde çantasından 4 - 5 yüksek alkollü bira, büyük bir paket kek ve Camel ve Gitanes marka sigaralar çıkarır, bunları ilk 10 dakika satmaya çalışır, sonra mecburen bizle paylaşırdı.
Lise 1'de, okulun aşağısındaki köfteciden, paket paket köfte yaptırır, bunları yolun ortasında canı çeken ortaokul öğrencilerine fahiş fiyatla satardı.
Okuldan kaçmaları önlemek için, idarenin bahçemizin arka tarafını demir parmaklıklarla bölmesi pek işe yaramamıştı. Çünkü O, parmaklıklardaki kapının asma kilidini kırıp, yerine kendi kilidini koyup, anahtarını da okuldan kaçacak olanlara kiralama işini de kıvırmıştı. Artık, Ortaköy'e gidip çay bahçesinde kağıt oynamadan önce ya O'na yemek kartınızı veriyordunuz ya da paranızın yarısını.
Bu zamanlardan sonra O'nu ve bazı diğer arkadaşlarımızı okulda az görür olduk. İstanbul'un diğer güzide okullarından arkadaşlarıyla Beyoğlu'nun ve öksürük şuruplarının tadını çıkarıyorlardı.
En baştan beri, O'nun bir Pink Floyd, aslında, Syd Barrett hayranlığı söz konusuydu. Bu hayranlık, kendisini kızdırmak istediğimizde sarfettiğimiz Syd karşıtı cümlelerden sonra, fanatizme bile dönüşebiliyordu.
Bir akşam, hep beraber Ortaköy'de caminin arkasında şarap içtikten sonra, karşımızda duran duvar kalıntılarının üstüne çıkmış dansederken, aşağıdan kendisine "Naapıyosun lan orda!?" diye bağıran bekçiye "Paramı düşürdüm onu arıyorum" diye cevap vermiş ve dansına devam etmişti.
Liseden sonra, benim girdiğim üniversitede tanıdığı bir kızı bir kere görüp, kendisiyle evlenmeyi kafaya koyduğunda 18 yaşındaydı. Annemin baktığı falda anlattığı adımlar aynen çıkınca, kararından emin oldu ve bir kaç gün içinde ikinci kez gördüğünde, kızın parmağına nişan yüzüğünü şakayla karışık takıverdi.
Hayatı burdan sonra ivme artırarak değişti. Kendisi ise değişmeye hiç yanaşmadı.
Aramızda kendi yuvasını ilk kuran O'ydu. Ziyaretine gittiğimizde ise kendisini yuvasında hisseden bir adamla değil, odasında oyun oynayan bir çocukla karşılaşıyorduk. Evliliği bir kaç sene sonra canını acıtarak bitti. Bu acıda en büyük pay kendisine aitti. Bunun da farkındaydı. Kızı suçlamak hepimizin kolayca seçtiği yol oldu. Bir suçlunun olmadığını şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Ayrılığından sonra hayatını toparlar gibi oldu.
Fazla ilgilenmedik kendisiyle. Çünkü, tüm arkadaşları olarak hepimizin yaşamlarında başka şeyler daha öncelikliydi. Doğru ve doğal olan buydu.
Ara sıra görüştük kendisiyle. Okullar, sevgililer, evler değiştirdi.
2006'nin Mart ayında, o zamanki sevgilimden ayrıldığım sabah, O'nun eski sevgilisinden bir telefon aldım.
Hayatında benim bildiğim 3. kez intiharı denemiş ve bu sefer ölüme çok yaklaşmıştı.
Bu denemesinde aldığı ilaçlar sonucu ve kalbinin de kısa süre durmasıyla beyninin oksijensiz kalması yüzünden gerçek bir "brain damage" söz konusuydu.
Yıllarca, hemen her konuda farklı fikirleriyle tartışmalarımıza sinir ve renk katmış, inadıyla sabrımızı bileylemiş, bilgisayarlarımızdaki hemen her soruna çözüm getirmiş; kendi hayatını çoğumuzun ve dahi kendisinin çözemeyeceği kadar sorunlaştırmış yaramaz arkadaşımızı konuşamaz halde görmek, tarif edilemez bir acıydı.
En son bir sene kadar önce ailesinin evinde ziyaret ettiğimde, yarım saat sakin kalmaya zor dayanmıştım.
Syd Barrett'i yere göğe sığdıramayan ve bu tutkusunu en rasyonel şekilde açıklayabilen canım arkadaşım, Syd Barrett gibi gölgedeydi. Parlayan eski günleriyle hatırladığım arkadaşım, beni bir süre muhatap alıyor, sonra başka biri sanmaya başlıyordu.
Az önce eski sevgilisiyle tekrar konuştum. Durumunda bir gelişme, ailesinde bir umut yokmuş.

Aklıma gecenin 2'sinde Bozdoğan Kemeri'ne işediğimiz gece geldi.
Sanırım nişan yüzüğünü taktığı günden sonraydı. Karayolları'nın Cevizlibağ'daki misafirhanesinde kalan bir kız arkadaşımızın odasında geçirecektik geceyi. Misafirhanenin bekçisine, yan odada kalan iki erkeğin ismini vererek içeri girdik. Çantamızda, viski, votka, bira ve sigaralar vardı. Gecenin devamında, odada gayet güzel muhabbet ederken, O, ev sahibi hatunla bir anlaşmazlığa düştü ve mekanı terketmek istedi. Nişanlısını da alıp gitmek istiyordu odadan. Nişanlısı geç saatte dışarı çıkmak istemeyince, öfkesi daha da arttı ve kurban ben oldum. Misafirhaneden çıktık. Taksim'e yürümeye karar verdik. Yerel seçimlerin yapıldığı gündü. Topkapı bölgesinde milliyetçi parti kazanmıştı ve sokaklarda kutluyorlardı. Kulağında küpelerle uzun saçlı iki genç erkeğe normalde düşmanca davranan güruh bize ilişmedi. Topkapı'nın arka sokaklarından Fındıkzade'ye, ordan da Unkapanı'na çıktık. Tam Bozdoğan Kemeri'ne vardığımızda çişimizin dayanılmaz basıncını hissettik. Yanımızdan geçen arabalara aldırmadan işerken, O'nun sinirinden bahsediyorduk. Kafaya koymuştu, geri dönüp kızını alacaktı. Lafını ettiğimiz için, Taksim Meydanı'na kadar yürüdük. Ordan taksiye binip misafirhaneye geri döndük. Bekçiye leş gibi alkol kokan ağızlarımızla binbir yalan uydurup içeri girdik. Kızların kapısını çaldığımızda saat sabahın 4'üydü ve bekçi de yanımızdaydı. İlk gelişimizde ismini kullandığımız yan komşu erkek öğrenci ve arkadaşı da kızların odasındaydı. Kapıyı açtıklarında bekçi de, biz de şaşkınlıktan donduk kaldık. Yan komşunun altında şort, boynunda steteskop vardı. "Ne yapıyosunuz?" dediğimizde kızlar "fal bakıyoduk" dediler.
Bekçi, tıp öğrencisi yan komşuyu ve arkadaşını odalarına püskürttü... Biz de O'nun kızını alıp evine mi döndük, yoksa odada kalıp uyuduk mu hatırlamıyorum. O gece ben çok sarhoş olmuştum çünkü. Beni bir ara tuvalette lavabonun yanında duvara bıraktığını hatırlıyorum.

O artık konuşamıyormuş.
Eski karısıyla ve eski kız arkadaşıyla konuşabiliyorum.
Ailesiyle konuşmaya gücüm yok.

Hiç yorum yok: