19 Kasım 2008 Çarşamba

yaralı uydu ve akıllı ilaç



Bu akşam çalmak istiyorum!

Kurtarılmaya ihtiyacım olduğunu hissettiğim kaldırımda yürürken, kafama değen bir damla yağmurun ıslaklığını çalmaktı ilk niyetim.
O damlanın soydaşlarının etkisiyle kayganlaşan kaldırımdan inerken indirdiğim başıma, bu bilgisayarı çalmak, daha sonra gelen niyet oldu. Sırasına razı.

Yeterince adım sonra, ilk niyetim gerçekleşmişti.

Şimdi sırada, "Islanan başıma, bu bilgisayar çalına" !

İkinci niyetimin haklılığından emin, emin adımlarla evime yürürken çaldığım Light Grenades'ten ifade çalmak da, üçüncü niyetim olarak, sakin sakin bekliyor.

Bilgisayarın ekranından gözüme ve arkasına vuran koyu beyaz ışık, ilk kez bu tuşlara dokunurken işimi zorlaştırıyor. Tuşların altından çıkan fiskelerle ölmeyen ama güçlenen akıllı sineklerin icabına sonra bakacağım. Bu ışığa toplanıyorlar zaten.
Başım zonkluyor... İşte bilgisayar başıma geçti! Sonrasında gördüğüm öncesini oku bak:

Kum muydu kullandığım, gevşek toprak mı, un mu, tezek mi, çöp mü, bilemedim hiç.
Derinliği, kalınlığı, sıcaklığı gayet doğru algılayan ben, kullandığım materyalin ortalama tanımını yapamıyordum. Tanımlamak da derdim değildi zaten.
Belki sen, bilmek, daha iyi canlandırmak istersin diye uğraşmaya kalktım. Yapamadım... Bilmiyorum işte, en çok neyle gömdüğümü kendimi. Uğraşamıyorum.
Örtümü ufalanmış isimlerden yapmış da olabilirim; sesler ve sözler de eklenmiştir belki...

Sen ne görüyorsan odur üstümü yarım yamalak örttüğüm.

Ayağını sürttün önce ve gevşekliği hissedip eğildin. Dengeni kaybedip düşmekti ilk tedirginliğinin nedeni. Sonra, sana cazip, bana sabit kokuya dikkat kesildin.
Eğildiğin andan sonra ikinci kez dizlerini kırdığında, ayaklarını ayaklarımda hissettim.
Kokuyu incelemek niyetiyle, sincap çabasıyla, elindeki kaşıkla, kurcaladın biraz ilk katmanı.
Biraz toz kaldırıp havayı koklamış olmalısın.
Korktuğum şey başıma çok çabuk geliyordu: Uzun zamandır çaldığım müzikten kulaklarımı alıp kaşığının hareketine dikkat kesiliyordum.
Neden burdaydın? Neden kazdığını biliyordum ama bu noktaya neden ve nasıl geldiğini bilmiyordum. Merak etmek istemiyordum.
Hızla daha da ağırlaşmak tek çözümdü! Daha ağır ve daha yoğun bir beden hızla arzın merkezine ulaşabilirdi. Ağırlaşmak için, üzerimdekileri ve etrafımdakileri yemeyi, solumayı düşündüm önce.
Bu düşüncemi ve o ana kadar yediklerimi, altımdakilerin de aynı yöntemi kullanarak, yolumu tıkadıklarını farkettiğim anda, gözlerimden dışarı bıraktım. Gözlerimden çıkanlar, senin kaşığına yaradı; kazışını hızlandırdı.

Artık, her kaldırdığın öbekte, müziğim de azalıyor, hızlanan nefesini daha da rahat duyuyorum.
Yanıma yatacak ve üstümüze aynı şeyleri örtebileceksen devam etmen güzel olur; ama, kazın bitince nefesinle, terli vücudumu kurutmayı düşünüyorsan, hemen durmalısın.
Ne yazık ki bunu, sana, yattığım yerden anlatamıyorum.
Kalkamıyorum.

Huzurumu ört üstüme!

--------------------------------------------

Güçten düşmem ilk anomaliydi.
Aslında, başkalarının anomalilerine çözüm bulmak için harcadıklarımı anımsatan şey, incelmiş ve rengi açılmış gölgem oldu. Koca bir bulut geçiyordu ve ben çok zayıftım.
Burdan yedi veya sekiz adım gerideydim o an.
Gerimden gelen, öteleyen bir sesin şokuyla ileri baktım.
Gördüklerim, başkasıyla kıyaslanamayacak kadar hatırlanasıydılar.
Yüzlerini, göz kapaklarımın arkasına dövme yaptırmak değil; beynimi gözleriyle dağlamak istedim.
Ses onlara ulaştığında, ufalandılar.
Az önce durdukları yere gittim. Kalıntılarına basmaktan çekindiysem de, rüzgar çıktı ve her yerime bulaştırdı onları. Biraz salya kullandım, kolumda ve alnımda parmağımla kimlik belirtmek için. Yetmedi. Kimdim?

Tozlarıyla izole olan derim, tepki gösterdi ve terlemeye başladım. Kısa süre sonra, tozları, ayaklarımda çamur oldu.
Rüzgarla gelen, gölge düşmanı bulut tepemizde asılı kaldı ve çözücü sesi kendine çekti.
Çok bekledim o sesin yağmasını.
O günler, hiç yağmadığı ama döküldüğü günlerdi. Hayatımın günleriydi.
Onlar, nelerden mamuldü bilmiyorum.
Ayaklarımdaki çamura ikna oldum ve oraya, ona gömdüm kendimi.

Toz ol!
Buraya!

Hiç yorum yok: