25 Kasım 2008 Salı

yirmikisi

Sabah, Bakırköy sokaklarından 4'ünde yalnız, 5'inde Koray'la yürüdüm. Önce Koray'ın evinde, 2 ayrı koltukta oturup, 2 ardışık saat boyunca, aklımızda ayrı 2 kadın varken, 2 avuç müzik dinleyerek, 2 kitap hakkında sohbet ettik. Kadınlardan biri, hışmını o sabah evde bırakmayı unutup; bizi, benim evime acele ettirdi. Ustura, ütü, kravat derken, Bakırköy sokaklarında sıkça vites değiştiren arabanın içine tasnif olduk. Önce Çınar, sonra Başak ve en son da Hakan yerleşti içine. Daha çok yakıt, daha sık değişen vites, daha gergin dakikalar, ama neyse ki daha yüksek sesli kahkahalar sonra, tamamında olmasa da, tam anında büyük olayın seyrinde yerimizi aldık. Hemen hemen bir ay öncesinden beri belliydi bu tarih. Yener ve Gökçe'nin imza töreni yapılacak, ikisinin özel mutluluğuna verilen genel onayın kutlaması da, gece Taksim'de Box'ta yapılacaktı.

Bu sefer, Antalya'dan gelip kutlamaya katılanların sayısı, tam bir hafta önce katıldığımdakinden bir kişi fazlaydı. Özellikle, en az altı yıldır görmediğim Burkay'ı özlediğimi hissettim. Kendisi de lokal masalarındaki anlamsız badminton maçlarımızın değerini teslim etti sağolsun. (Laflarımızın tasarımları, hafiflikleri ve onları kendimizden çıkarıp birbirimize iletmek için harcadığımız enerji ve seyredenlerin kısa süre gerçek ilgi göstermesi nedeniyle, hafif sohbetlerimiz kesinlikle badminton maçlarına benziyordu...)

Tam bir hafta önce katıldığım kutlamada, benliğimin kendi kutlamamın nedenine ayırdığım parçası başka renkte ve hızlı saatlerin tadı bambaşkaydı.

Onaylamalar, alkışlar, fotoğraflar, sıra ve öpüşmelerden sonra, aynı vites kutusunun etrafına bu sefer Hakan olmadan dizildik. Evlerimizde soluklanmak, kıyafet değiştirmek ve belki de biraz yemek yemekti niyetlerimiz.

Bakırköy sokaklarından birine atılan ama kabul ettirilemeyen bir izmarit nedeniyle, kısa bir gecikme, sitcom tadında yaşandı:

B: Hayır, dikkat! Yaaa hayır yaa!!
Ç: Attım! Attım! Yok!
B: Hayır! Geri döndü!
Ç: Yok kızım! Nerde?
B: Araya girdi işte! Yanıyoruz!
K: Ne?
Ben: Ne?
B: Hayır yaa!! Dursana abi, sağa çek, yanıyoruz!
F: Burda çekemem.
Ç: Gitti abi dışarı! Emin misin?
B: Yanık kokuyo! Hah! Burda dur!
K: Sakin olun arkadaşlar.
B: Hah! Sucuda dur!
F: Sucu?! Ha sucu!
B: Abi!
Ben: Koltuk nerden açılıyo? Bi de bagajı aç.
F: Orda bi düğme var, onla aç.
B: Pardon, araba yanıyo da su alabilir miyim?
Sucu kız: He? Tabi... Eh.. Ne?
Ben: Abi şunları çeker misin?
B: Su getirdim!
Ç: Nerde abi? Orda mı? Görüyo musun?
Ben: Yok galiba hakikaten. Nereye düştü?
B: Şuraya araya...
Ben: Aha! Gördüm, kırmızı kırmızı yanıyo şerefsiz! Ver suyu.
İzmarit: ıss!
Ben: Terminatörün gözü gibi söndü!
F: Hadi abi!

Benim evimde bırakılan üniformalardan sonra, Çınarlar'dan alınan Çınar ve Başak'la beraber aynı şanzımanın etrafında dizilip Bakırköy'e acele ettik. Merkezi park sorun oldu ve Funda ve Koray'la yollarımızı üzülmeyerek ayırdık.

Yağmur ve fırtına ve ışıksızlık hesapta yoktu. Hesaba itiraz ettik ve kuru terkettiğimiz San Marco's sonrası yeterince ıslandık. Mutluluk bu kadar paylaşılabilirdi!

Kapüşonum kafamı ve görüşümün büyük bölümünü kapatırken, attığım adımları uzatıp hızlandırdım. Amaçladığım gibi, taksiyle buluşma noktasına katlanılabilir bir nem oranıyla ulaştım. Honda kuzu gibi yatıyordu ve içine süzüldüm. Arkamdan bakıp son gördüğümde 50 metre gerimde olduğunu hatırladığım arkadaşlarım fazla ıslanmasınlar diye; şoförden geri dönmesini ve çıktığım sokağın başında durmasını rica ettim. Hızlanıp, aradaki farkı 3 boya indiren arkadaşlarımın, bu hareketim yüzünden daha da ıslanabileceğini düşünemedim. Islanmışlardı! Benim yüzümden küçük bir çember çizen 3 ciğer, benden beter ıslanmışlardı.

20 dakikalık bir kötü otoyol seyahatinden ve Çınar'ın, Ali Usta'dan tanıdığı şoförün motosiklet kazası sohbetinden sonra, Taksim Meydanı'na ulaştık. Damlasavarım olmadığı için, yine hızlı adımlarla kutuya seyirttim.

Yeterince bira, fazlasıyla sigara otlanmama neden oldu. Killing In The Name Of ile yaşımı hatırladıysam da kendimden çok Serhat için endişe ettim. Karısıyla ayakta güreşip, Menekşe'den acı bir burgu yedim! Kürşat'ın acayip taleplerini bertaraf etmek için susmayı seçtim. Dilara'nın tepkisinin hangi kadına doğru olduğunu bir türlü anlayamadım.

Ertesi sabah başına geçeceğim iş bilgisayarımdan gerektiği kadar verim alabilmek amacıyla, gece yarısını az geçe, balkabağına atlayıp eve döndüm. Kutunun içindekiler güzeldi ve Yener ile Gökçe mutlu gözüküyorlardı. Bu akşam ve bu gece önemsediklerim içinde ertesi günlere aktarılabilecek ikinci ilgi, bu ikisinin mutluluğu olduğu için, rahattım.

Hiç yorum yok: