21 Nisan 2007 Cumartesi

Bu dünya olmamış daha...

Sabit bir ruh hali ihtiyacındayım.

İçinde olmaktan memnuniyet duymaya zorlandığım toplumun şiddete yatkın, eğitimsiz ve dünyadan bihaber üyelerinin, üzerimdeki bilinçsiz, kollektif etkisini, lehime çevirmeye çalışmaktan yoruldum.

Önemsediklerimin (şişe, köpek, insan, şarkı, resim...) aslında benden hızla uzaklaşmak eğiliminde olduklarını görüp, her defasında aynı hüsranla uğraşmaktan da bıktım. Az önce en sevdiğim şişelerden bir tane daha kırdım. Kırılmış ama dağılmamış şişeyi, çöp kutusuna koyarken önce Jenna'yı, sonra da Eskişehir mutfağını özledim. Hoş değil. Hele bu yaşta, hiç hoş değil...

Olumlu düşünemediğim zamanlarda; inanmaya inanmaya, sadece kendimi ayakta tutmak için, yalan gülümsemeler seçmekten; aptal "Herşey yoluna girecek" tavrını takınmaktan hayır görmüyorum artık. Ne yolu? Hangi yol? Ben görmüyorsam şu insan halimle; yolu, o olgular, hatta olaylar nasıl görecek? Soyut onlar!

Buraya yazamadığım şeyleri içimde tuttukça, geğiriyorum. Nelere gark oluyorum, bir bilseniz...

Düzensizlikten faydalanabilecek kadar zengin değilim. İntizama düşkün bir karakterim varken, böyle bir faydayı, zaten, parayla bile zor elde ederdim. Arkama yaslanabilmek, insana gülümseyebilmek, radyasyonsuz ekranımda konserler ve komediler seyredip rahatlamak istiyorum.

Sanıyorum, havalimanında değil de evde geçirdiğim şu yarım saat ve ona sığdırdığım hayaller, beni hakiki olumluluğa yönlendirdi.

Annemden ıspanak istemiştim. Yapmış.

Şarkı söyleyerek gideyim, ziyeret edeyim, yutayım.

Okuduğunuz için sağolun.

Aşağıdaki içimden geldi.


Hiç yorum yok: