12 Mayıs 2007 Cumartesi

Taşdevrinin Kraliçeleri

İşte bu, gördüğünüz anda tepeden tırnağa titreyip hayran olmanız gereken bir görüntü! İşte bu, olmak istediğiniz olmalı! Bu işte! Bu! Başka değil...
Siz, kendinizi fark edemeyecek kadar aptalsınız ne yazık ki...

İnsanlara attığınızı sandığınız yumruklar sadece sizin dev aynalarınızda işe yarar. "Taksi Şoförü"nde, Robert De Niro'nun karakterinden iki adım geridesiniz. Bu adımların sağ ayakla atılanı, sizin hiç yaşayamayacağınız dürüst, içten, sevgili ilgidir. Sol ayakla atılan ikinci adım ise, cesarettir ki, bundan da nasibinizi alacağınız yok! Derinliğiniz aynı hemen hemen... Kızkumu misali, değişse bile hep açık renk!

Oturup seyretmenin ve gördüklerini işlemenin yararını kullanmamışsınız ki... Siz, güzellikleri tutmaya çalışırken onları kıracak kadar kalınsınız ne yazık ki...

Dünyanın herşeye sahip olduğunu anladığınız andan itibaren, kendinizi bir yerlerde eksik hissediyor gibisiniz. Orası neresi bilmiyorsunuz. Arayıp durdukça yoruluyor ve sinirleniyorsunuz. Nerede durmalısınız acaba? Durmasanız olmaz mı? Hareket mi daha farkedilir kılar sizi, sabitlik mi? Of, bu hayat neden bu kadar nankör?! O zaman kahpe hayata tokat atın. Hayatın neresine geldiğine bakmayın sakın! O size acımadı çünkü... Siz, öleceğinizi bilemeyecek kadar seyrek oksijen soluyorsunuz ne yazık ki...

Söyledikleriniz kafanızın içinde sivrildikçe, diğerlerine saplandığını sanıyorsunuz. Oysa, her saniyeniz beyin kanamalarınıza pansumanla geçiyor. İnin aşağı! Kürsü değil o! Sahnede değilsiniz. Korkmayın, sizi kucaklayacak birileri bulunur aşağıda. Sattığınız biletlerin karşılığında sıkılanların konuştukları, sizi, sizin sözlerinizden daha çok etkiler. Unutursunuz bu gerçeği... Balık çok değil mi?

Korkmayın; insanların sizi parçalamaktan, ayıplamaktan, emmekten, anlamaya çalışmaktan daha önemli işleri var. Uğraşmayın; zorla kimseye giremezsiniz. Kaçmayın; ölmedikçe kendinizden çıkamazsınız. Siz, kendi aklınızdaki ve ağzınızdaki kapıları açmak için, kendi fikirlerinizi ve sözlerinizi denemeye korkan çağlalarsınız. Çağlayamazsınız lakin!

Hak vermekten bitap düştükçe, diğerlerinin yorgunluklarına benzetirsiniz kendinizinkini. Dinlenmeye ihtiyacınız vardır tabii ki. Sizi dinleyen olsa dinleneceksiniz... Dinletmek için kendinizi, dinlencelerden ödün verir ve verdirtirsiniz. Size emek değil, yemek verilmiştir de; ondan bilmezsiniz yorgunluğu...

İnsanların nedenleri değil, sizin nedenleriniz baskındır. Dolayısıyla, sonuçlar sizcedir.
Dininiz yoktur. Farklı ve rasyonel olmalısınızdır. Karşı çıkarken klişeleri her yere saçarsınız. Yeterince birikince de üstüne çıkar, bağırmaya devam edersiniz aptallıklar hakkında. Klişeler o kadar şeffaftır ki, yığın bile olsalar altlarını gösterirler. İlk gören de dağıtır onları. Altınızda bir şey kalmayınca, inersiniz koyunların yanına. Çoban olarak değil. Tilki olarak da değil. Nesiniz şimdi? Sorun benliğinizin başladığı andan beri bu değil mi zaten? Nesiniz? Ne?
Siz, bir görüntüsünüz. Hayran olunacak bir görüntü. Işığın yansıdığı cisim değilsiniz. Yansıyan ışıksınız. Cisminiz hep görenlerle meşgul olduğu için, kendisine bakamaz. Bu yüzden de zamanla çirkinleşecek, hayran olunmayası olacaksınız. Bakımsızlar takımına ait olduğunuzu anlamanız çok zor. Anlasanız bile, can yoldaşınız inkar, size yardım etmeye hazır olduğunu fısıldayacak yine...

Bakmayın siz bize... Biz değersiz organizmalarız. Ayaklarımız mı daha kötü kokar, ağızlarımız mı biz bile bilmiyoruz... Sevenimiz de yoktur bizim. Siz anlarsınız, hayran olunasılar olarak, ne kadar şevkate muhtaç olduğumuzu. Acımak yoktur! Şevkat vardır. İlgi vardır. Sevgi yoktur. Paylaşmak yoktur. Almak vardır. Vermek vardır. Vermezsiniz lakin. Alabildiğiniz kadar alırsınız.

Size acırlar, haberiniz yok. Aldıklarınız eskidir.
Aynı anda hayran olunası ve acınası olmak nedir bilmezsiniz.

Bir kadeh rakıyla veya bir parça otla, yüklü bir banka hesabıyla, pahalı bir arabayla, sık uçak yolculuklarıyla mükemmel olursunuz. "Yükselme"yi böyle tanıtmışlardır size çünkü. Düşmeyi tanımaktan korkarsınız. Yükseldiğinizde gördüklerinizin, herkesin görüş alanından daha genişe yayıldığını hissederek; seyrek hava orgazmı yaşarsınız. Halbuki, çişiniz gelmiştir sadece! Siz, ayıkken tuvalete gidip, kendinizden iğrenmekten korkarsınız. Uykulu, sürünürsünüz aynanın seviyesinin altında, klozete doğru. Mükemmelliğinizin böbrekleri ve bağırsakları deliklere bağlı değildir çünkü. Üre ve metan gazı sizin vücudunuzda oluşmaz. Burnunuzda havanın tozu birikmez. Yüksekte herşey temizdir çünkü.

Siz, yürüyen kadavralar, ilk kesiği yediğiniz ana kadar rol aldığınız bir kabaredesiniz ve ben kabare sevmem!

Hiç yorum yok: