26 Ekim 2009 Pazartesi

annenizi nasıl tanıdım...




Praktiker'den vazgeçtim.
Bauhaus, Carrefour ve Ikea'yı aldım!
Ev büyük, hepsine yer buldum çok şükür...

Son üç gündür, televizyona dadanmış olmaktan yeterince utanç duyuyorum zaten; bir de History Channel'da arka arkaya 2. Dünya Savaşı belgeselleri görmekten bıkmak eklendi... VH1 desem, onda da seri üretim yeni yetme genç kadın şarkıcıların şarkısı yayınlanıyor devamlı. Aynı ses tonuyla birbirinin aynı şarkıları söyleyen onlarca Kate, Katy, Lily doluşmuş gavur İMÇ'lerine. Allah'tan, araya Simply Red, INXS, Prince falan sıkıştırıyorlar da, biramdan yudum almaya neşe buluyorum.

-Yerli kanallardan hangilerini seyrediyorsun?
-Habergibi, dizi, eğlencegibi programlarıyla kokuşturulan kanalları mı soruyorsun?
-Yerli kanal işte...
-Yaşamımdan endişe ettirebilecek kanallar onlar.
-Kafanı fazla takmadan izlesen?
-Kafamı takmayacaksam niye izliyorum, pardon?

Kovamadım herifi yahu!
2. Dünya Savaşı belgesellerinden de kurtuldum sanırım.

Bugün itibarıyla, Geocities yok. Yahoo çalışanları, aylar önce bana bu kapanış ve muhtemel kayıplarıma karşı yapabileceklerimi bildiren bir mektup gönderdiler. Hatta, geçen ay bir de hatırlatma mektubu aldım kendilerinden.
Ya, tüm sayfalarımı teker teker kendi bilgisayarıma yerleştirip saklayacaktım, ya da Yahoo'nun ücretli web sitesi hizmetinden faydalanmayı seçecektim. Tabii ki tüm sayfalarımı bilgisayarımda tutmaya başlamayı yeğledim. Bunun için, Geocities sunucularındaki her sayfama ulaşmam gerekiyordu. Ulaşabiliyor muydum? Haşa! Hatta haşşşaaaaaa!!!!
Ülkemi yöneten üstün insanların görüşüne göre zararlı olan Geocities'e, aynı yöneticilerin kararlı tutumları sayesinde, bu ülkenin elektrik ve telefon hatlarını kullanan bir bilgisayar vasıtasıyla bakmak mümkün değil. Şimdi, "DNS ayarlarında yapacağın şöyle şöyle bir değişiklikle mümkün olabilirdi" veya "Windows kullanıyorsan, System32 altındaki "hosts" dosyasına adresi ve IP adresini ekleseydin, Geocities sayfalarını açabilirdin" diyebilecek olan yardım sever arkadaşlarıma bir selam vereyim. Bahsedilen yöntemler bazı başka adresler için gayet güzel yardımcı oluyorsa da; Geocities içeriğinden çok sağlam şekilde korunması gereken bir halk olduğumuz için, büyüklerimiz en sıkı önlemleri almışlar ve kendi bilgisayarımda yaptığım değişikliklerle bu önlemlerini aşamadım. Çeşitli tünellerden geçerek ulaştığım sayfaları da sevmek ve severek saklamak çok zor oldu...
"Büyüklerimiz" kimler?
"Devlet büyüğü" tamlamasıyla tanımlayamayacağım büyükler onlar. Devlet büyüğü, devletin en önemli organlarında, hatta o organların başında bulunur. Görevleri, karar almak ve görev vermektir. Verdikleri görevlere ve görevleri verdikleri kurumlara göre, halkın hayatında değişimler olur. Karar, kanun, yürütme, koşturma, oturtma, yargılama organları gibi detaylı dokulardan uzak durayım ki, hem okuyanlar sıkılmasın, hem de devlet felsefesinin ucunu görmüş halimle ahkam rendelemeyeyim...
Aslında, sanırım, bu Geocities yasağını koyan büyüklerimiz, ilk yasaklandığında, Youtube erişimi konusunda "Ben youtube'a giriyorum, siz de girin..." diyen başbakanımızdan daha alt kademelerde görevli olanlardır. Yargı, yasama ve yürütmeden ayrıydı değil mi? E, o zaman, mahkeme başkanları ve heyetleri, bakanlardan ve başbakandan daha yukarda veya aşağıda görevli addedilemezler... E, "Şu site bizim milletimize zararlı, bu sitede değerlerimize kasteden bir yazı var..." diyerek bizi koruyan makamlar, mahkemeler değil mi? Kafam karışık...
Tabii ki, yine de, bizden daha büyük oldukları için, kendilerine "büyüklerimiz" demeye mecbur hissediyorum kendimi. Aslında, Türk Telekom'un teknolojik işlemlerinden sorumlu ekip içinde, temiz ahlaklı ve kıvrak zekalı Türk Milleti'ni internetteki zararlı içerikten soyutlamak gibi kutsal bir görevi ifa edenler içinde yaşı benden küçük olanlar da vardır ama, onlar da vasıfları ve misyonları ölçeğinde benden fersah fersah büyük sayılırlar. Zaten, bütün mübarek önlemlerine karşı gelip, Geocities sayfalarımı kendi bilgisayarımda açmaya çalıştığım için kendimi suçlu hissediyorum... Bir daha yapmayacağım!
Çünkü, Geocities'de oluşturduğum tüm sayfaları, http://www.bckmz.com/ adresine taşıdım.
Kendimi, Aerosmith'in Living On The Edge şarkısının klibinde, tren raylarının arasından, tren kendisine çarpmadan bir saniye önce çıkan Joe Perry gibi hissediyorum. O'nun bu son an heyecanını yaşamaya ve bize yaşatmaya hakkı ve parası var. Benimki rock'n'roll'dan çok başka bir serserilik şekli oldu... Yıllarca, beni ve bazı yakınlarımı eğlendiren onca yazıyı, yok olmaktan son anda kurtardım. Aslında, daha önemli şeyler olsalardı, kendimi Joe Perry yerine Die Hard'lardan birindeki Bruce Willis'le de kıyaslayabilirdim. Geyik yazılarına anca bu kadar...
Hala, sayfalar ve imajlar arasında düzeltmem gereken bağlantılar var.

Soundgarden'ın paslanmaz çelikten, Audioslave'in titanyumdan şarkılarının gümüş sesli kahramanı Chris Cornell, neden bu odun diyarında?

Aha Rick Astley! Sağol VH1! Büyüğümsün!
Bira var mı?
Bir de rahmetli Robert Palmer ile UB40 ortaklığı! I'll Be Your Baby Tonight!
Çok neşeli bir regi şerkisi ama ben az neşeli bir geriyim!
Michael Bolton gelse de beraber çay içsek...

Hiç yorum yok: